6 Aralık 2007 Perşembe

İlk Türk Devletleri

Büyük Hun İmparatorluğu

Büyük Hun İmparatorluğu, M.Ö. 220 yılında Hunlar tarafından kurulan ilk imparatorluktur.
Hiung-nu (Hun) adına ilk olarak M.Ö. 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır. Hiung-nular günümüzün Moğolistan bölgesinde; Çin'in kuzeybatısında yaşamlarını sürdürmekteydiler.Bilinen ilk imparatorları Teoman(Tuman)'dır. En büyük imparatorları Mete Kağan (Oğuz Kağan)'dır. Çinliler önüne geçemedikleri Hunların saldırıları ardından "Büyük Çin Duvarı" (Çin Seddi)'ni inşa etmek zorunda kalmıştır. (M.Ö. 214) Bu yapı günümüzde halen bir dünya harikası olarak kabul edilmektedir. Ming Hanedanı döneminde de yenilenen büyük duvarın birçok kısmı sağlamlığı ile günümüzde hala ayakta kalmıştır. En parlak dönemini Mete Kağan zamanında yaşamıştır. Mete Kağan orduyu onluk, yüzlük (Bölük), binlik ve onbinlik (Tümen) birimlere ayırmıştır. Bu sistem günümüzde de uygulanmaktadır. Öyle ki Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak (M.Ö. 209) Mete Kağan’ın tahta çıkış tarihi kullanılmaktadır.


Bozkırların İmparatorluğu
Kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. M. Ö. 220 yılında Teoman tarafından kurulduğu kabul edilir. Teoman’dan sonra devleti büyük bir imparatorluk haline getiren Mete Kağan (Mo-dun)'dır. Hun, Türk ve Moğol boylarını bir çatı altında toplayan Mete, İpek yoluna egemen olmak için Çin ile savaşmıştır. M.Ö. 200 yıllarında Çin'i yenilgiye uğratarak vergiye bağlamıştır. M.Ö. 187 yılında Çin İmparatorluk ordusu ki başında Ka-o-ti bulunmaktadır, Pa-i-Teng seferinde 10 bin kişilik disiplinli ve düzenli ordusuyla yenilgiye uğratmıştır. Bu Çin ordusunun sayısının bazı kaynaklarda 200 bin bazı kaynaklarda ise 35 Tümen yani 350 bin olduğu yazmaktadır. Mete Kağan devrinde Sibirya, Çin Denizi, Japon denizi ve Hazar Denizi arasında kalan tüm topraklara hâkim olunmuştur.

Metenin Çin'i topraklarına bağlamayıp, vergi almak suretiyle yönetmesi sebebi, Çin yerleşik hayatı ve siyasi etkisinden uzak durma olarak yorumlanır. Bunun yanında Çin'in kalabalık nüfusu altında Hunluk özelliklerini kaybetmek istememiştir.

Metenin ölümünden sonra bir süre daha gücünü koruyan devlet, Çinli prenseslerle evlenme geleneği ile Çinli prenseslerin casusluk faaliyetleri, Hun boyları arasındaki iktidar kavgaları, Çinin İpek yolu üzerinde gittikçe siyasi nüfuzunu arttırması gibi nedenlerle M.Ö. 46 yılında Hunlar Doğu Hunları ve Batı Hunları olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu ikiye ayrılışın nedenlerinden birisi de Büyük Hun Devleti'nin başında bulunan Ho-han-ye'nin ekonomik sıkıntıları da neden göstererek Çin egemenliğine girmek istemesidir ki, bu düşünceyi kardeşi Çiçi, "atalarına saygısızlık" olarak kabul edip esaret altına girmeyi reddetmiştir.

Batı Hunları Çiçi yönetiminde Talas'ın batısına egemen oldular. Akhunların ve Avrupa Hunlarının kurulmasında etkin rol oynadılar. Batı Hunluları'nın başında bulunan Çiçi'nin Çin'e karşı verdiği mücadelede kısa bir süre sonra başarısız olduğu görülmüştür. Zira Çiçi, Çin ile mücadelede eski Hun savaş taktiklerini bırakarak bir şehir kurup burayı kale haline getirerek savunma savaşı yapmayı yeğlemiştir. Bu kendisinin birinci hatasıdır. Yenilgisinde etkili olan diğer hata ise emri altında bulunan askerlere çok sert davranmasıdır.

Doğu Hunları Ho-Han-ye yönetiminde Talas'ın doğusunda M.S 48 yılına kadar hüküm sürdü. Çin'in siyasi hareketleri sonucu, M.S. 48 yılında Güney ve Kuzey Hunları olmak üzere ikiye ayrıldı. Kuzey hunları Hakan Pi yönetiminde Moğol ve Sibirya stepleri çevresinde 156 yılına kadar devam etti. Güney Hunları Panhu yönetiminde Uygur havzasında ve Çine yakın bölgelerde 216 yılına kadar devam etti.

Doğu Hunlarının kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmasının sebebi; Panhu yönetimindeki Türklerin Çin'in siyasi üstünlüğünü kabul etmesine rağmen, yeğeni Pi yönetimindeki kuzey Türklerinin Çin üstünlüğünü kabul etmeyişidir. (Güney Hunları: Batı Hun İmparatorluğu)

Güney Hunlarının yıkılması sonunda Çin siyasi egemenliği çerçevesinde Çin ülkesine tampon maksatlı birçok küçük Hun devleti kurulmuştur. Bu Hun devletleri Göktürk siyasi üstünlüğüne kadar devam etmiştir.

Hun Devletinin Egemenlik Alanı


Orta Asya steplerindeki tüm Türk boyları, Moğol kabileleri, Moğol Tatarları, Tunguzlar, Yüeçiler (Kuşhanlar), Çin Hanedanlığı, İpek Yolu. Kapladığı alan: Kuzeyde Sibirya; güneyde Tibet, Keşmir; doğuda Büyük Okyanus; batıda Hazar Denizi (18.000.001 km2).

Çiçi'nin Çin kayıtlarındaki sözleri

Çin elçisinin Çiçi ile ilgili düştüğü bir kayıt şöyledir: " Boyun eğmeyeceğiz. Zira öteden beri Türkler kuvveti takdir eder, tabi olmayı hakir görürler. Savaşçı süvari hayatımız sayesinde adı yabancıları titreten bir millet olduk. Biz ölsek de, kahramanlığımızın şöhreti kalacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır."



M.Ö. 46 Büyük Hun İmparatorluğunun Doğu ve Batı olmak üzere birinci bölünüşü, Çiçi yönetimindeki Batı Hunları kısa sürede dağılmışlar ve çevre ülkelere göçmüşler, Avrupa Hunları'nın ve Akhunların oluşmasını sağlamışlardır. Doğu Hunları ise Ho-Han-Ye idaresinde Büyük Hun olarak sürmüştür. Sarı renk: Günümüzde Türklerin yaşadığı yerler.

Devlet Yönetimi

Hun devleti başında bulunan kişi " tan-hu" ya da "şen-yu" olarak anılıyordu. Tanhu sözcüğü bir unvan olarak "sonsuz genişlik" anlamına gelmektedir. Hükümdarlık da kut anlayışı egemendi. Hükümdarlığın tanrıdan geçtiği görüşü vardı. Ülke, töre hükümlerine göre yönetilirdi. Şenyunun görevi, ülkede dirliği sağlamak, adaleti gerçekleştirmek, orduya komuta etmek, meclisi yönetmek olarak sıralanabilir. Hükümdarlık babadan oğla geçmektedir. Ülke oğullar arasında doğu, batı, merkez olarak miras bırakılmaktadır. Türk devleti hükümdarı eşine "ka-tun"(hatun) denirdi. Yönetimde söz sahibiydi. Büyük Hun Devleti'nde üç meclis bulunuyordu.

1. Meclis: Dini nitelikte konular tartışılır. Yılın ilk aylarında toplanırdı.
2. Meclis: Haziran ayında toplanır ve devlet işleri görüşülürdü.
3. Meclis: Sonbaharda toplanılır ve askeri işler görüşülürdü.
Devamlı devleti yöneten " seçkinler meclisi" vardı. Bu meclise " toy " denilmekteydi.



Ordu

Hun ordusu ücretli değildi.
Hun ordusunda kadın-erkek asker sayılır, her an savaşa hazır bulunurdu. (ordu-millet anlayışı)
Hun ordusunun temeli atlı askerlere dayanırdı.
Ordu tümen sistemine göre teşkilatlanmıştır. (10.000 kişi)
Kullanılan araçlar: ok ve yaydı. Yakın dövüşte kılıç, kargı kullanılırdı.
Savaş stratejisi; keşif seferleri ve yıpratma savaşları olarak ikiye ayrılıyordu.
Sahte geri çekilme ve turan taktiği teknikleri kullanıldığı Çin kayıtlarından öğrenilmektedir.


Mete'nin bir mektubu:

Mete’nin Çin İmparatoruna yazdığı mektup:
“Yay çekebilen ve kullanabilen tüm kavimler Hun olarak bir tek aile halinde birleştirildiler. Artık Hun ülkesinde küçükler büyümeleri için gerekli çevreyi elde edecekler; yaşlılar ve büyükler ise kendi yurtlarında sessiz ve rahat yaşayacaklardır. Nesillerden nesillere bütün Hunlar barış ve mutluluk içinde kalacaktır. Tanrı'nın lütuf ve inayeti ile subay ve askerlerimin üstün yetenek ve erdemleri ile dayanıklı atlarımın üstün gücü ile Kuşhanları ezerek yendi. Çin sınırındaki bütün küçük devletler ile bütün Orta Asya halkları düzene kavuşturuldu. Bunların hepsi artık Hun oldular.”


Büyük Hunların Türk ve Dünya Tarihine katkıları:

· Ordu örgütlenmesinde 10'luk sistem Mete döneminde oluşturulmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Batı uygarlıkları bu sistemi Türklerden almıştır.
· Hun akınlarına karşı tarihi Çin Seddi yapılmıştır.
· Kavimler Göçünün başlamasında Hun devletinin yıkılışı ilk etkendir.
· Diğer Türk devletlerine intikal eden olumsuz miras ise parçalanma ve iktidar için mücadele eden Türk boyları genetiğidir.

Avrupa Hun İmparatorluğu

Avrupa Hun İmparatorluğu, 4. yüzyılın sonlarına doğru Balamir'in önderliğinde batıya doğru yürüyen Hunların bir bölümü ilk defa Doğu Anadolu'ya girdiler. Balamir'in ölümünden sonra oğlu ya da torunu olduğu sanılan Uldız döneminde ise Karpat dağlarını aşıp Macaristan'a girerek burada Avrupa Hun Devleti'ni kurdular. Avrupa Hun Devleti'nin dış politikası Uldız döneminde belirlenmiştir. Bu politikaya göre Bizans baskı altında tutulacak ve Germen kavimlerine karşı Batı Roma İmparatorluğu ile iş birliği yapılacaktır.




Uldız Dönemi

Uldız, Bizans'ı baskı altına almak amacıyla Trakya üzerine yürüdü. Barış isteyen Trakya valisine "Güneşin battığı yere kadar her yeri zapt edebilirim." diyerek Doğu Roma(Bizans)'ya meydan okudu. Türklerin gücünden çekinen Bizans, anlaşma yaparak Hunların üstünlüğünü kabul etti.
Bu dönemde Hunlar, Orta Avrupa'dan Hazar'ın doğusuna kadar uzanan geniş topraklara sahip olmuşlardı. Devletin doğu bölgesini Karaton'un yönettiği biliniyorsa da bu hükümdar hakkında fazla bilgi yoktur.

Avrupa Hun Devleti Bayrağı
Rua Dönemi

412-422 yılları arasında Avrupa Hun Devleti ile ilgili fazla bir bilgiye rastlanmamaktadır. Hükümdar soyundan gelen Rua 422 yılında tahtı ele geçirerek, ülkeyi kardeşleri Muncuk, Oktar ve Aybars ile birlikte yönetti. Muncuk'un erken ölümü üzerine Aybars ülkenin doğu kanadının yönetimine, Oktar ise batı kanadının yönetimine getirildi.

Rua, Uldız'ın belirlediği Hun dış politikasını uygulamaya devam etti. Casusluk faaliyetlerini ileri sürerek Bizans üzerine bir sefer düzenledi(422). Bu sefer sonucunda Bizans ağır bir vergiye bağlandı.

Batı Roma'daki taht karışıklıklarından yararlanmak isteyen Bizans, İtalya'ya kuvvet gönderdi. Bunun üzerine Rua, altmış bin kişilik bir orduyu Batı Roma'nın yardımına göndererek Bizans İmparatoru Theodosius (Teodosyus)'u savaşmadan geri çekilmek zorunda bıraktı.

Bizans üzerine yapacağı yeni bir sefere hazırlanırken 434 yılında öldü. Yerine kardeşi Muncuk'un oğlu Attila geçti. Ayrıca Rua 4 kardeşlerden biridir. Bunlar: Rua, Muncuk, Aybars, Oktar’dır.

Attila Dönemi

Attila, amcası Rua'nın yanında yetişti ve onunla birlikte çeşitli seferlere katılarak devlet yönetimini ve ordu komutanlığını çok iyi öğrendi. Onun zamanında Avrupa Hun Devleti en parlak dönemini yaşadı.
Tahta çıkınca, ülkeyi kardeşi Bleda ile birlikte yönetti.
434 yılında Margos Antlaşması imzalandı.
Bu anlaşmaya göre;
Bizans, Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkaracak,
Bizans, Hunlara bağlı kavimlerle antlaşma yapmayacak,
Ticari ilişkiler sınır kasabalarında devam edecek,
Bizans, elindeki Hun esirleri iade edecekti.

Attila'nın Seferleri

Birinci Balkan Seferi (441-442) Bizans'ın Margos Antlaşması'nın hükümlerine uymaması üzerine Attila, Bizans üzerine sefere çıktı. Doğu Trakya'ya kadar ilerleyen Hun ordusundan çekinen Bizans, barış istemek zorunda kaldı. Bu Antlaşma ile Attila Bizans'ın ödediği vergiyi artırdığı gibi bazı sınır kalelerini de ele geçirdi. Bu seferden sonra Avrupa Hunlarına Balkanların yolunu açılmış oldu.

İkinci Balkan Seferi (447) I.Balkan Seferi'nden sonra Bizans imzaladığı antlaşma şartlarında öngörülen vergiyi ödemediği için Attila yeniden sefere çıktı. İki kola ayrılan Hun ordusunun bir kolu Yunanistan'a girişi Teselya'ya kadar ilerledi. Diğer kolu ise Sofya, Filibe ve Lüleburgaz şehirlerini alarak Büyükçekmece yakınlarına kadar ulaştı. Bizans İmparatoru barış istemek zorunda kaldı.

Yapılan Anotolyos Antlaşması'na göre;
Bizans ödediği vergiyi üç katına çıkaracak,
Savaş tazminatı ödenecek
Tuna'nın güneyindeki yerler askerler arındırılacaktı.

Batı Roma ( Galya ) Seferi (451) Roma İmparatoru’nun kızıyla evlenen Atilla , çeyiz olarak İmparatorluk topraklarının yarısını isteyince, bunu kabul etmeyen Batı Roma'nın üzerine yürüdü. Katalon Ovası'nda Attila, 100 bini Türk geri kalanı da Germen ve İslav kavimlerinden oluşan 200 bin kişilik bir ordu ile iken roma ordusu da aynı bölgeye 200 bin kişilik ordu ile gelmişti. Hun düşmanı olan barbarların hepsi Aetiüs ordusunun safında idiler. 20 Haziran 451 günü dünyanın iki yarısı bir biri üzerine yüklendiği güne kadar görülmüş en kanlı savaş oldu savaş 24 saat sürdü iki tarafta çok büyük hasar gördü büyük kayıplar verdi fakat savaş günü akşamı roma ordusu dağıldı.

Roma'yı destekleyen Batı Got ordusu da kralları savaşta ölünce çekilmek zorunda kalmıştır. Atilla çekilmekte olan Aetiüs'ü takip etmedi ordusunu dinlendirdi. Zaten amacına ulaşmış Roma'nın asker deposu sayılan Galya'yı işgal etmişti. Bundan sonraki ilk ciddi saldırıda bütün Roma’yı tam olarak çökerteceği kesindi.

Aradan geçen 20 günde Attila ordusunu kendi başkentinin bulunduğu bölgeye getirdi. Savaş sonrasında dünya onun yenilmezliğini bir kere daha anlamış ve kabul etmişti. Bu savaştan 1 yıl sonra Attila Dağıttığı Roma İmparatorluğu’nun tamamını idaresi altına almak için harekete geçtiği zaman, ona karşı koyacak güçleri kalmamıştı. 452 yılında Attila Po ovasına geldi ve Roma’dan yola çıkan Papa Leo Türk Başbuğu huzuruna cıktı ve Attila'dan Roma'yı esirgemesini istedi bütün şartları kabul ettiklerini zaten Attila'nın Roma'ya hâkim olduğunu söyledi. Sadece Hıristiyanlık merkezinin yıkılmaması temennisini iletti ve Attila Roma'ya saldırmadan vergilerini daha da katlı almış oldu ve hâkimliğini tanıtmış olmuştu.

İtalya Seferi ( 452 ) Attila, 452 yılında yüz bin kişilik ordusuyla Alpler üzerinden İtalya'ya girdi. Papa I. Leo başkanlığında bir heyet Roma'nın bağışlanmasını istedi. Papa'nın ricasını kabul eden Attila geri döndü.

Hun askerleri

Avrupa Hun Hakanları

Balamir (375 - 395)
Karaton(395 - 415)
Muncuk (415 - 425)
Oktar (425 - 430)
Rua (430 - 434)
Attila (434 - 453)
İlek (453 - 454)
İrnek (454 – 454)

Egemenlik Alanı

Güney Rusya, Romanya, Yugoslavya'nın kuzey bölgesi, Macaristan, Avusturya, Çekoslovakya, Güney ve Orta Almanya (Doğu Fransa'dan Ural Dağlarına; Kuzey Macaristan'dan Bizans kapılarına kadar olan saha). Yüzölçümü: yaklaşık 4.000.000 km2'dir.

Avrupa Hunlarının Türk ve Dünya tarihine katkıları

Avrupa'da hâkimiyet kuran ve Avrupa merkezli ilk Türk devleti olmuştur.
Kavimler Göçü'nün başlamasında etkili olmuştur.
Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasına neden olmuştur.
Pantolonu (Şalvar olarak) Avrupa'ya getirmişlerdir.


Avrupa Hunlarının parçalanmasının nedenleri

Ele geçirdikleri topraklarda gittikçe nüfus olarak azınlıkta kalmaları.
Sürekli Türk göçleriyle beslenememeleri.
Düzenli ve sağlam bir devlet teşkilatı kuramamaları.
Yerleşik kültür ile mücadele edilmesi.
Yerleşik kültürün olumsuz etkileri.

Göktürk Kağanlığı
Göktürkler veya Kök-Türkler (Çince: Tūjué). Orta Asya ve Çin'de yaşamış eski bir Türk toplumuydu. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Gök tanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanmakta ve bu doğrultuda hareket etmektedirler. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardırlar. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir.

Asya Hun Devleti yıkıldıktan sonra Orta Asya'da kurulan 2. büyük Türk devletidir. Ayrıca "Türk" adını siyasi olarak kullanılan ilk Türk devletidir. Devletin kurucusu Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Yabgu ile ülkeyi yönetirler. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (İran) ve Bizans ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular. Doğu Göktürk Devleti 630 yılında Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında Çin yönetimi altına girdiler.

Siyasi Tarih

Göktürk İmparatorluğu, Türk toplumu tarafından kurulan dördüncü devlettir. Göktürk İmparatorluğu 552 – 745 yılına kadar varlığını sürdürdü. Çin İmparatorluğu ile uzun süre rekabet ve savaş içinde bulundu. Kardeş kavgaları, iç savaşlar ve Çinliler ile olan uzun savaşlar yıkılmalarına neden oldu. Yine de Türk toplumu tarafından kurulmuş olan bu İmparatorluk Asya tarihinde kalıcı izler bıraktı.

Göktürk Tarihi (552 – 745)

I. Göktürk Kağanlığı (552–581)
I. Göktürk Kağanlığı'nın Bölünmesi (581–603)
Doğu Göktürk Kağanlığı'nın Çöküşü (603–630)
Batı Göktürk Kağanlığı'nın Çöküşü (603–659)
II. Göktürk Kağanlığı (681–745)

I.Gök Türk Kağanlığı(Doğu-Batı Kağanlıkları)

Gök Türk Devleti, VI.yüzyılın ortasında, Asya'nın doğusunda Çin devletinin, batısında Sasani-İran devletinin sınırladığı İç-Asya bozkırlarında, doğuda Avarlar, batıda Eftalit/Ak Hunlar ile yapılan mücadeleler sonucunda ortaya çıktı. Kurucuları doğuda Bumin Kağan, batıda kardeşi İstemi Kağan'dır.

İli derleyen ve bu nedenle İliğ Kağan diye de adlandırılan Bumin Kağan'ın ölümünden sonra yerine oğlu Ko-lo/Kara Kağan geçtiyse de iktidarı kısa sürdü. Bir yıl sonra Mukan Kağan devletin başına geçti. Mukan Moğol soylu Kitanları yenerek Doğu Göktürk Devleti'nin sınırlarını Büyük Okyanus'a kadar genişletti. Mukan'dan sonra tahta Ta-po/Taspar Kağan geçti. Ta-po Budizmi kabul eden ve Çin'i baskı altında tutan yönleriyle sivrildi.

Doğuda bunlar olup biterken batıda sınırlarını Kırım'a kadar genişletmiş İstemi Kağan öldü. Yerine oğlu Tardu Kağan geçti. Tardu, 603 yılına kadar hükümdarlığını sürdürdü. Doğuda Ta-po'nun ölümü üzerine tahta çıkan To-lo-pien(ya da sonraki adıyla Apa Tarkan) toyda/kurultayda yapılan kengeş'te (müzakere) onaylanmadı. Yerine Ta-po'nun yeğeni Şa-po-lio/İşbara Kağan ilan edildi. Çin politikalarının da tesiriyle batı kağanı Tardu, To-lo-pien'i destekledi. İşbara'nın Apa'nın annesini öldürtmesi doğu ile batı arasındaki ilişkileri bir daha düzelmemek üzere bozdu; iki budun artık birbirlerine düşman hale geldi. Tardu'nun ölümünden sonra Batı Gök Türkleri güçlerinin zayıfladığının bir göstergesi olan yabguluk ve şadlık adları altında Aşena ailesine mensup kişilerce yönetildikten sonra 630 yılında Çin egemenliğine girdi. Bundan sonra On Oklar adını alarak Türgiş boyunun önderliğindeki boylar federasyonu şeklinde yüzyılın sonuna kadar Çin hâkimiyetinde kaldılar.

Doğu Gök Türkleri ise, Şi-pi Kağan'nın 618'de ölümüne kadar benliklerini korudular. Ondan sonra görülen Hie-li/İliğ Kağan Çin'in başkentini kuşattı ise de tutsak alındı; esarette kederinden ölmesiyle I. Gök Türk İmparatorluğu tamamen yıkılmış oldu (630).

Aynı tarihte Çin İmparatoru Tai-tsung kendisini Türklerin Gök Kağanı ilan ediyordu. Hakanlığa bağlı Türk ve yabancı boylar etrafa dağılmaya başladılar bir kısmı ise Çin'e sığındı. 50 yıl süren esaret hayatında Türk budununu toparlama çalışmaları ve Çin'e karşı başkaldırma hareketleri (isyanlar) eksik olmadı. Bunların en ünlüsü 639'da Gök-Türk prensi Kürşad'ın ihtilal denemesidir. Bu hareket dünyada ilk milliyetçi harekettir.

1. Göktürk Kağanlığının doğu kanadı yönetimi: Bumin, Kolo, Mukan, Tapo, İşbara ( 581- 582 bölünme- 587)
1. Göktürk Kağanlığının batı kanadı yönetimi: Uzun ömürlü İstemi Yabgu, Tardu ( Tardu zamanında bölünme)



II.Gök Türk Kağanlığı (Kutluk Dönemi)

Bizans İmparatorluğu, Emeviler ve II. Göktürk devleti 681 yılında Aşena ailesinden Kutluk, Çin'in kuzeyine yerleşmiş Türk boylarını yeniden toparlamayı başardı. Çin, Kitan ve [[Dokuz Oğuzlar]/Uygurlar ile yapılan savaşlar sonucunda Ötüken ormanında Göktürk Kağanlığı yeniden ihya edildi. Kutluk ili (devleti/ulusu) yeniden derlediği için İlteriş (ili derleyen) adını aldı. 692'de ölen İlteriş'in yerine kardeşi Kapgan/Kapağan (Günümüz Türkçe karşılığı kapan=alan=Fatih) kağan oldu. Devlet kurulalı beri kağanlık danışmanı olan Tonyukuk'un da bulunduğu Kitan'a Tatabilere, Basmıllara, Çiklere, Azlara, Bayırkulara, Türgişlere/On Oklara (Batı Gök Türk budunu, Kitabelerde sürekli Türgiş Kağanı Türküm, budunum idi ifadeleri bununla ilgilidir), Kırgız ve Dokuz Oğuzlara yapılan seferlerle II.Gök Türk Devleti'nin sınırları Okyanus'tan Mâveraünnehir'deki Temir Kapığ/Demirkapı'ya kadar ulaştı. İpek Yolu'nun büyük bir kısmı denetim altına alınmış oldu.



Kapgan'ın Bayırkuların kurduğu bir pusuda öldürülmesi üzerine Gök Türk Devleti'nin başına Bilge Kağan geçti. Kardeşi Kül Tigin ordunun komutanlığını üzerine alırken Tonyukuk danışmanlık görevini sürdürmekteydi. Onun dönemi de amcası dönemindeki gibi devletin egemenliğindeki boyların başkaldırılarıyla geçti. Çin'in desteklediği Uygur-Karluk-Basmıl bağlaşmasının Ötüken'e yönelik sürekli saldırıları, İpek Yolu'nun kilit noktası olan Çungarya'nın Çin'in denetimine geçmesi ve batıda On Ok budununu hakimiyetine alan Türgişlerin gün geçtikçe güçlenmesi neticesinde II.Gök Türk Kağanlığı çöküşe sürüklendi. Bilge Kağan'ın, danışmanı Tonyukuk'u ve küçük kardeşi Kül Tigin'i kaybetmesinden sonra zehirlenerek ölümü üzerine yerine geçen Tengri Kağan çocuk yaştaydı. Onun kağanlığına karşı gelen Ozmış da ülkeyi toparlayacak güçte değildi. Nihayet Uygurlar 745'te Ötüken'e girerek Gök Türk devletine son verdiler.


İdare Ve Ordu

Yazıyı taşıyan en eski belge Kızıl şehrinde bulunuyor. Devleti Kağan unvanlı hükümdar yönetirdi. Kağan'da Bilgelik, Alplik ve Erdemlilik özellikleri aranırdı. İl denilen ülkeyi bilgili, kahraman, özü sözü doğru, erdemli devlet başkanı yönetirdi. Kağan'ın vazifeleri arasında savaş gücüyle devleti kurma ve düzene koyma, yeni alınan yerlere iskân, töre yani kanunları düzenlemek, halkı doyurup giydirmek vardır. Ülke geniş bölge teşkilatı gereğince Doğu ve Batı olmak üzere ikili devlet sistemine göre idâre edilirdi.

Kağanın eşine Katun denirdi. Kağandan sonra gelen yüksek rütbe Yabguluktur. Göktürkler, devlet idaresinin en soylu, tecrübeli Türk boylarının elinde kalmasına dikkat etmişlerdir. Önceleri sayısı bir olan Yabgu’ya, devlet genişledikçe ihtiyaç çoğalmış, Batı Türkistan gibi bölgelere de yenileri atanmıştır. Şehzadelere Tigin veya Tegin, Şad; eşlerine de Konçuy adı verilirdi. Tiginler, genel valilik, başkomutanlık gibi önemli memuriyetleri yaparlardı. Boy hükümdarına Kan (Han) denmektedir. Tarkan, Çur, Apa, Tudun, büyük memuriyetlerdendir.

Göktürk ordusu, yükselme döneminde Asya’nın en güçlü askeri kuvvetiydi. Ordunun üçte ikisi süvari, biri de piyadeydi. Akınlarda ve savaşlarda süratli hareket etmek esastı. Gece ve gündüz sıkı yürüyüşle yol alan ve atlarına nöbetle binen Türk süvarisi, hiç ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bırakmadan düşman ordusuna saldırırdı. Savaşta düşman asker miktarı yüz binleri bulursa, Türk ordusu kırdırılmazdı. Bozkır taktiği ile ilk önce geri çekilinirdi. Merkez üssünden ayrılan düşman, vur kaç ve gerilla savaşı ile yıpratılıp, ani baskınla yok edilirdi. Göktürklerin bayrak ve tuğlarının tepesinde altından yapılmış kurt başlı heykel bulunurdu. Tuğ ile davul da bağımsızlık sembolleriydi. Göktürklerin başkenti Ötüken’dir. Burası Orhun Irmağı ile Selenge Irmağı'nın Tarim kolu arasında, ormanlar içinde bitki örtüsü ve suyu bol bir şehirdi. Ötüken’den başka Barshan, Çargelen-Çumgal, Çaldıvar, Atbaş, Şirdakbeg, Nanageldi, Fergana, Yassıkugart, Çikircik başlıca Göktürk şehirleridir.

Göktürklerde karar, seçim, insan ve hayvan sayımı için ziyafetli devlet meclisi mahiyetinde Kengeş Meclisi toplanırlardı.


Sanat Ve Edebiyat

Orta Asya'da yapılan araştırma ve kazılarda Göktürkçe yazılı eserler bulunmuştur. Para, taş ve ağaç üzerine yazılan metinlerden, para ve taşlar üzerine yazılanlar günümüze kadar gelmiştir. İlk Türk abidelerinde yazılara altıncı yüzyılda rastlanmıştır. Bunlar kısa metinlerdir. Elde kalan Bengü Anıtları, Orhun Yazıtları veya Türük Bengü Taşları da denen üç büyük yazıttır. Taşların üzeri oyulmak suretiyle yazılmıştır. Bu yazıtlar; Göktürk Kağan'ı Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Bilge Tonyukuk adlarına yazılıp, dikilmiştir. Yazıtlar kireç taşına yontularak yazıldığından zaman ve açık havanın tahribatına maruz kalıp, bozulmuştur. Bu yüzden bazı satırları ve birçok kelimeleri okunamaz durumdadır. Kül Tigin kitabesi, içlerinde en az tahribata uğrayanıdır.

Orhun abidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir. Türklerin milli alfabesi olan bu yazı sisteminde 4 sesli, 9 birleşik, 25 de sessiz harf bulunmaktadır. Kelimeler birbirinden iki noktayla ayrılır. Türklerin İslam dinini kabulünden önce yazılan Orhun abideleri, muhteva olarak Türk tarihi ve kültürü bakımından önemlidir. Abidelerde; Türklerin yabancıların siyasetine alet olduğu zamanlarda bozulduğu, devlet kademelerinde bilgili ve ehil olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman idare mekanizmasının iyi çalışmayıp, ahalide hoşnutsuzluk görüldüğü, yabancı kültürünün Türk birliğini zedeleyip, şahsiyetini kaybettirdiği, hitabet sanatına uygun bir anlatımla verilmiştir. Türk milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetler çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup, güçlendirdiği anlatılan abidelerde, devlet tecrübesi yanında Türklüğün, istiklal fikrine yer verilmiştir. Ayrıca bu, kağanların millete hesap vermesidir.

Bilge Kağan abidesinde bugünkü dille şöyle denmektedir:

“Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir.
Ey Türk Milleti! Kendine dön. Seni yükseltmiş Bilge Kağanı’na, hür ve müstakil ülkene karşı hata ettin, kötü duruma düşürdün.
Milletin adı, sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tigin ve iki Şad ile ölesiyle bitesiye çalıştım...”

Bu imparatorluk sadece Asya tarihini değil Türk siyasi tarihini ve aydınlatan anıtlar bıraktı, Orhun yazıtları. Göktürkler'in Göktanrı olarak adlandırılan bir inanca sahip oldukları tarih araştırmacıları tarafından dile getirilmektedir. Orhun yazıtları bu görüşü doğrulamaktadır. Müslüman olmadan önce tarihte ilk kez Türk adını devlet adı olarak kullanmış Göktürklerin dini Göktanrı diniydi.

Dil örnekleri klasik eski Türkçe kültürü (Göktürk 6/7/8yy. ile Orhun yazıtları) ve Türkiye Türkçesi kültürü

Göktürklerin Kuruluş Mitolojisi

Çin yazılı kaynaklarına göre (550–557 yılın tarih kronikleri), Göktürklerin kökleri Orta Asya Hunlardan gelir. Göktürklerde hükümdar soyunun adı yazılı Çin kaynaklarına ve Türk sözlü geleneğine göre Asen (Asena veya Zena)’dir. Bu kaynaklarda Göktürk imparatorluğunu kuran Asena veya Zena ailesi kendi tanımlamada dişi bir kurdun soyundan geldiği anlatılmaktadır. Asena/Aşina/Zena/Aşına ailesinin, yalnız bir erkek çocuk hayatta kalmak üzere, katliama uğramış olduğu söylencesinde Göktürklerin erken tarihinde bir soyun topluca kıyımının toplumsal bilinci etkilediği bilinmemektedir.

Göktürklerin Türk tarihine katkıları:

Göktürk İmparatorluğu Başkenti Ordu-Balık'da Kale hendek kalıntıları Türk adını devlet adı olarak kullanan ilk Türk devletidir.
Türkler arasında bağımsız yaşama duygusunun gelişmesinde öncülük eden bir devlettir.
Bulgarlar ( Kazan Tatarları ) ve Yakutlar hariç tüm Türkçe konuşan Türk boylarını tek bir yönetim altında toplamıştır.
Bilinen İlk yazılı Türk alfabesini geliştirmişlerdir.
Orhun hitabelerini miras bırakmışlardır.
Batı Türkistan’ın ve Kafkasların Türkleşmesini sağlamışlardır.



Uygur Devleti



Çin kaynaklarında Hoei-ho, Vei-ho, Hui-ho, Hueu-hu, Wei-wu vb. şekilde görülen Uygur adının anlamı 974'te yazılan Çince bir eserde "şahin süratiyle dolaşan ve hücum eden" şeklinde açıklanmaktadır. Fakat bunun bir yakıştırma olduğu bellidir. Etimolojik olarak Uygur adının "uy (takip etmek)+gur" (Salgur gibi) tarzında ortaya çıktığı ileri sürülmüş ise de, o tarihlerde kullanılan Türkçe'de de "takip etmek" manasındaki eylem kökünün "ud-" biçiminde olduğu antitezinden hareketle sözcüğün "oy (oymak, baskı yapmak) + gur" ve daha kuvvetli bir olasılıkla "uy (akraba, müttefik)+ gur" şeklinde türediği savunulmaktadır. Nitekim tarihsel süreçte ortaya çıkan "On Uygur" federatif adının "On Müttefik" manasına kullanılmış olma olasılığı tarihsel gerçeklik açısından ağır basar. Uygur adıyla ilgili bir diğer sorunsal ise İslam kaynaklarında her zaman ve Çin kaynaklarında bazen kendilerine verilen Tokuz Oğuz/Dokuz Oğuz adının kökeni ve ne şekilde ortaya çıktığıdır. Aslında Uygurlardan ayrı bir budun (boylar birliği) olan Dokuz Oğuzlar Göktürk siyasi otoritesinin dayandığı topluluk idi. Bu anlamda ayrı bir etnik yapı oluşturmayıp bizatihi Türk budununu oluşturan boylara verilen isimdi. Zaten Çin kaynaklarında kendilerinden "Türklerin 9 kabilesi", Göktürkler'den ise "9 kabilenin Türkleri" diye bahsedilmesi bu özdeşliği ortaya koymaktadır. İşte bu Dokuz Oğuz boylarına, başka bir deyişle 9 adet Oğuz boyuna, -9 oymaktan oluşan- Uygur boyunun eklenmesiyle "On-Uygur" denilen siyasal birlik ortaya çıkmıştır ve böylece Uygur adı ile Dokuz Oğuz adı birlikte ve bazen karıştırılarak kullanılagelmiştir. Küçük çaplı aramalardan sonra yapılan ilk nameler kitapları ad onlara aittir

Uygurların Hâkimiyet Alanı
Göktürk Devleti'nin yönetici zümresi olan Aşena ailesinin ili/devleti dağıldığı anlarda Uygurlar derleyiciliği çok iyi yapmışlardır. I. Göktürk Devletinin çöküntüye geçtiği yıllarda Uygurlar'ın başında "erkin" denilen başbuğlar bulunuyordu ve bunlar küçük bir beylik kurmuştu bile. 630 yılında erkin olan Pu-sa son Doğu Göktürk kağanı Kie-li'nin oğlunun idare ettiği bir orduyu bozguna uğrattı. (Anlaşılan Göktürk Devleti'nin çöküşünü ve boyları derlemeyi şansa bırakmayacak kadar yönetim konusunda iddialı idiler.) Göktürk Devleti'nin istiklalini yitirdiği 50 yıllık dönemde, başındakiler "il-teber" unvanına terfi eden Uygurlar 9 Oğuz boylarını da tamamen kendi bünyelerine alarak Tula Irmağı kıyısında bir beylik kurdular. Çin tarafından hemen tanınan Uygur İlteberliği, Altay Dağlarını da aşarak Batı Gök Türk bodunu olan On Oklar sahasıyla ilgilenecek kadar güçlenmişti. Fakat Uygurlar, Aşena ailesinden Kutlug Kağan (İlteriş Kağan)'ın 681'de Göktürk ilini tekrar derlemesiyle bir kez daha Göktürk birliğine katıldılar. 2.salaklar ailesi bunu tercih etmiş ve Dokuz Oğuz boyları imparatorluğun çöküşünde önemli rol oynadılar. Orhun Yazıtları onların ayaklanmaları hakkında pekçok bilgi sunar. Örneğin devletin en güçlü kağanı olarak göze çarpan Kapgan Kağan Dokuz Oğuz boylarından Bayırkular'ın pususunda öldürülmüştür. II.Göktürk Devleti'nin çöküşe girdiği 740 yıllarında Uygurlar -doğaldır ki Göktürkler'in hilafına- yeniden güçlendiler. Bunu anlamak için başlarındaki yöneticinin "yabgu" unvanına bakmak yeterlidir. Göktürklerin iyice zayıfladığı bir anda durumdan faydalanan Uygurlar, Basmıl ve Karluk boylarıyla ittifak ederek son Göktürk kağanları Ozmış ve Po-mei'yi öldürdüler. Fakat bundan sonra müttefiklerin arası açıldı. Başlangıçta Basmıl başbuğunu kağan ilan eden Uygurlar, basamak olarak kullandıkları bu kağanı öldürerek kendi yabguları Kutluk Bilge Kül'ü Göktürklerin (Hunların da) başkenti olan Ötüken'de kağan ilan ettiler (745). Böylece Ötüken'de Uygur Kağanlığı devri başlıyordu.


Kuruluş Dönemi

Uygurların en geniş sınırları: Orhun Irmağı kıyısında başkenti Ordu-balık kentini kuran ilk Uygur kağanı Kutlug Bilge Kül iki yıllık bir hükümdarlıktan sonra 747'de öldü. Yerine oğlu Moyen-çor (747–759) kağan oldu. Moyen-çor'un etkinliklerini Orhun-Selenga ırmakları arasındaki Şine-usu Gölü yakınında diktirdiği "Bengü Taş"'tan izlemek mümkündür. Buna göre öncelikle aralarında hep yakın ilişkiler olan Dokuz Oğuz boylarını derledi. Ardından Orhun-Ötüken bölgesinin etrafında konan göçen ve Türkçe konuşan boyları denetimi altına alma politikası gütmeye başladı. Bu çerçevede, kuzeyde Yenisey Irmağı havalisindeki Kırgızlar'la, Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında bulunan Karluklar ve onlara yardım eden daha batıdaki Türgişler'le, Yenisey, Obi ve İrtiş ırmakları arasında bulunan Basmıl, Dokuz Tatar ve Çikler'le savaşmış, bunların tamamını kendi kağanlığına bağlamıştır. Bu arada savaştığı boylar arasında belirtilen Sekiz Oğuzlar'ın Göktürkler'in etrafa dağılma sürecine giren asıl budunu olma olasılığı yüksektir. Böylece Türk soylu boy ve budunları denetimine alan Moyen-çor Uygur Kağanlığını sağlam temellere oturtmuş bulunuyordu.

Yükselme Dönemi

Uygurların Orta Asya politik sahasında etkinleşmesi yüzyılın ortalarına doğru tırmanan Arap-Çin rekabetiyle ilintilidir. Taraflar kozlarını 751 yılında Talas Irmağı kenarında yapılan savaşla paylaşmışlar, Karlukların da desteğini alan İslam kuvvetleri Çin ordusunu dağıtmıştır. Çin'in, Göktürk Kağanlığı'nın çöküşü ile yayılma ve nüfuz etme olanağı bulduğu Tarım Havzası'nı (Bugünkü Doğu Türkistan) tamamen boşaltmasına -bu boşluğu Uygurlar doldurdu; bütün Tarım Havzası Uygur kontrolüne girdi- yol açan bu yeni durum, Çin'de sonu gelmez olaylar çıkmasına sebep olmuştur. Bu olayların en önemlisi Soğu kökenli olup-annesi Göktürk-, Çin ordusunda etkin pozisyonda bulunan An-lu-şan adındaki bir komutanın 200 bin kişilik bir kuvvetle Çin başkentleri Lo-yang ve Çang-an'ı zapt etmesiydi. Moyen-çur, Tang imparatoru (o dönemde Çin'i yöneten hanedan) Su-tsung'un yardım çağrısına olumlu yanıt verdi. Çin'e giren Moyen-çor başkentleri geri almakta zorlanmadı. Bunun Çin'e maliyeti hiç de azımsanamayacak derecedeydi: 20 bin top ipek ve hatun adayı bir prenses.

Zirveye Ulaşma ve Yeni Bir Din

759'da Moyen-çur'un ölümü üzerine yerine geçen oğlu Bögü Kağan (759-779)'ın amacının karışıklıkların sürdüğü ve Su-tsung'un ölümüyle Tang Hanedanı'nın söz geçirmekte zorlandığı Çin coğrafyasına hakim olmaktı. Ancak Türk kökenli Pu-ku (=buku,Türk unvanı) Huai-en'in karışıklıklara son vermesi ve düzeni geri getirmeye başlaması Bögü'nün planlarını geciktirdi; ama suya düşürmedi! Şöyle ki Çin'deki bu gelişmelerden yararlanmak isteyen yalnızca Uygurlar değildi. Tibetliler daha erken davranarak Çin'in batı başkenti Loyang'ı işgal etmeyi başardılar. Bu şartlarda Çinliler bir kez daha, bu kez Tibetliler'e karşı Uygur kağanından yardım istediler. 762'de Lo-yang'a sefer düzenleyen Bögü Tibetliler'i şehirden ve Çin topraklarından çıkardı. Bir süre Çin başkentinde kalan Bögü'nün burada gördüğü Maniheizm'den etkilendiği anlaşılıyor. Nitekim ülkesine geri dönerken Uygurlara ve diğer Türklere Mani dinini öğretmek amacıyla 4 rahibi beraberinde getirmişti. Kendisinin kabul ettiği Maniheizm, Türk ülkesinde resmi din haline geldi. Avlanmayı, savaşmayı ve hayvan besinleri yemeyi yasaklayan bu din, göçebe bir yaşam süren Türk boylarının toplumsal bünyesine pek uygun düşmüyordu. Türklere yeni bir din getirmeye çalışan Bögü Kağan danışmanlarından Tun Baga Tarkan ile askeri bir mevzuda anlaşamayınca bir suikast ile öldürüldü. Tun Baga Tarkan, Alp Kutluk Bilge Kağan (779-789) adıyla hükümdar oldu.

Gerileme ve Çöküş

Alp Kutluk Bilge ve ardılları olan -neredeyse tamamı Ay Tengri'de kut ya da ülüg bulduklarını belirten adlar taşıyan- kağanlar döneminde Tibetliler'in Çin'e baskısı iyice arttı. Üstelik bu kez Beş-balık havalisine hakim olan Şa-to Türkleri ile de ittifak kuran Tibetliler, Uygurlar’ın Çin ile aralarında kurduğu ticari, siyasal ve askeri dengeleri sarsmaktaydı. Hatta bazı kağanların devrilmesinde Tibetliler'in Çin'e yaptıkları akınların önlenememesi etkili oluyordu. Bir ara Ediz boyundan Kutlug Kağan (795-805) döneminde bir gönenç yakalandı ise de Tibetliler'in Doğu Türkistan'a sızması, Kırgızlar'ın kuzeyden baskıları devletin sonunu getirdi. Mani dininin gittikçe yaygınlaştığı anlaşılan ve toplumsal yapısı iyice değişen Uygurlar'ın hemen yanıbaşında bulunan, göçebe savaşçı özelliklerinden hiçbir şey kaybetmemiş Kırgızlar 840 yılında Ordu-balık'ı basarak son Uygur kağanı Ho-sa'yı öldürdüler, ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Ötüken'de devletleri yıkılan Uygurlar yurtlarını terk ederek Karluk ülkesine (Çungarya), Kan-çou'ya ve en yoğun bir şekilde İç Asya/Tarım Havzası’na göç ettiler.

Uygur Kağanları Listesi

Kutlug Bilge Kül Kağan (745 - 747)
Moyun-çor Kağan (747 - 759)
Bögü Kağan (759 - 779)
Tun Baga Tarhan (779 - 789)]]
Ay Tengride Kut Bolmış Külüg Bilge Kağan (789 - 790)
Kutlug Bilge Kağan (790 - 795)
Kutlug Kağan (795 - 805)
Ay Tengride Kut Bolmış Külüg Bilge Kağan (805 - 808)
Ay Tengride Kut Bolmış Alp Bilge Kağan (808 - 821)
Ay Tengride Ülüg Bolmış Küçlüg Bilge Kağan (821 - 833)
Ay Tengride Kut Bolmış Alp Külüg Bilge Kağan (833 - 839)
Ho-Sa Kağan (839 - 840)



Uygurların Türk tarihine katkıları

Göçebe yaşantıyı terk ederek ilk yerleşik hayata geçen Türk örgütlenmesidir.
Göktanrı inancını bırakarak başka bir dine geçmişlerdir. (Mani ve Budacılık)
Türkler arasında sulu tarımın yaygınlaşması gerçekleşmiştir.
Matbaanın geliştirilmesinde Uygurların da katkısı olduğu görülür.
Yeni giysi dokuma aletleri bulmuşlardır.
Moğolların Türkleşmesine neden olmuşlardır.
Bilim, edebiyat ve sanatta diğer Türk devletlerine göre oldukça ilerlemiştir.
Savaşçılık faaliyetleri azalmıştır.
İl yerleşik Türk medeniyet örneklerini vermişlerdir.
Uygur alfabesini geliştirmişlerdir.
Uygur lehçesinde birçok kitap bırakmışlardır.
Uygur lehçesi, Çağatay lehçesinin temelini oluşturur.
Uygur alfabesiyle yazılı nesirlere örnekler: 1-Altın Yaruk 2-İki Kardeş Hikâyesi 3-Sekkiz Yükmek

Hiç yorum yok: